27 Eylül 2012 Perşembe

SİBEL ARNA VE BAYILARAK OKUDUĞUM BAZI KÖŞE YAZILARI...

Çakobel Karamel’in emzirme azmi
Emzirenler ve emzirmek üzere olanlar bu yazı size... İnsan emzirmeye azmetmeye görsün işleri nasıl yoluna sokuyor, o süreci nasıl tıkır tıkır işletiyor en büyük kanıtı Çağla Şikel yani benim ona taktığım isimle Çakobel Karamel’dir.

Çocukluğundan beri eş dost arkadaşının ona en çok taktığı isim Çako’ydu. Ben Sibel’le mi bağlantı kurmak istedim bilmiyorum bir gün Çakobel deyiverdim. Belki de çocukluğumuzda yediğimiz şu marshmallow’lu çikolatadan falan esinlendim. Sonuna da hem kafiye olsun diye hem de teni her daim karamel renginde olduğu için Karamel’i ekledim. Aynı oranda tatlı oluşunu ayrı tutuyorum…
Çağla Şikel ile yakın arkadaşız ama oğullarımız bizden de yakın. Bir kere aynı anaokulunda aynı sınıfa gitmelerinden sebep her gün görüşüyorlar. Hastalık gibi zorunlu sebeplerle görüşemezlerse birbirlerini özlüyorlar. Eve döndüklerinde Kuzey Rüzgar’ı, Rüzgar Kuzey’i anlatıyor. Ne renk tişört giydiklerini, suluboya yaparken etrafı ne kadar batırdıklarını...
Hal böyle olunca onları yazın da ayırmadık. Bodrumsa Bodrum, Çeşmeyse Çeşme’de özellikle saat 17.00’den sonra birlikte koşturup oynuyorlar. Arada oyuncakları paylaşamadıkları için hırgür çıkarsalar da yine de tam anlamıyla kankalar.
Malum Çağla beş ay önce ikinci oğlu Uzay’ı dünyaya getirdi. Artık aramızda minik bir adam daha var. Ve nasıl hızla büyüdüğüne inanamazsınız.
Tahtalara vurarak, 41 kere maşallah ile söylüyorum, çok hızlı kilo alıyor. Çünkü bizim Çakobel Karamel bu emzirme işini çok ama çok iyi beceriyor. Üstelik bu konuda önemli bir yardımcısı var: Emzirme danışmanı Tijen Eren. “Kafama bir şey takıldıkça ona soruyorum, rahatlıyorum” diyor.
Artık işin kafada bittiğini çözdü. “Ben rahat, huzurlu ve mutlu olursam sütüme hiçbir şey olmaz” diyor, etrafındakilere de bunu salık veriyor.
Annelik içgüdüsüyle, “Kuzey’i sekiz ay emzirdim, Uzay’ı daha az emziremem” diye düşünüyor. Yaz demiyor, sıcak demiyor, deniz-kum-güneş ortasında sütün peşine mi düşülür demiyor. Her dört saatte bir pombayla sütünü çekiyor, Uzay’ına içiriyor. Emzirmeyip pompalamasının sebebi Uzay Bey’in tercihi. Böylesinin daha zahmetsiz ve kolay olduğunu daha bir aylıkken çözdü, meme yerine biberon istiyor. Çağla’ya iki misli daha iş çıkıyor ama bana mısın demiyor. Geceleri uykularını bölüyor. 24.00’te yatsa 04.00’te… 05.00’de tekrar yatsa 09.00’da uyanıp süt sağıyor. Gece yarısı uykuya yenik düşmemek için kendine adrenalin verecek şeylerin peşinden gidiyor. Ya iPad’i açıp internetten alışveriş yapıyor ya da oyun oynuyor. Enteresan bir küpe, bileklik ya da bikini bile onu motive etmeye yetiyor. “O anlarda sütümün fazlalaştığını hissediyorum” diyor.

ESKİDEN POMPA YAPARDI
Gündüzki durumumuz tam bir film. Eskiden eve ya da otel odasına gider pompa yapardı şimdi üzerine bir şey örtüp plajın ortasında şezlongda süt sağıyor. Neymiş, odada sıkılıyormuş şezlongda bizimle sohbet edince zamanın nasıl geçtiğini anlamadan 150 cc süt çıkıyormuş.
İnanın kimse bir şey anlamıyor. Benzer durumdaki anneler, söylüyorum lütfen şu emzirme süreci bitene kadar utanma duygunuzu rafa kaldırın. Siz rahat olun, eğlenin gerisi gelecektir.
Eğlenin derken orası size kalmış. Mesela Çağla wake-board yapıyor artık. Anne olmadan önce birkaç kez denediği ve ayağa bile kalkamadığı su kayağında şimdi harikalar yaratıyor. Sporun ve eğlencenin adrenalini yine süte yarıyor. Bir saatlik ders dönüşü, birkaç kez ağzının üstüne düşmesine rağmen öyle mutlu dönüyor ki, tarifsiz. Yani iş sizde bitiyor hanımlar, anladınız siz beni...


Anne popomun içine külot kaçtı
Rüzgar uyuma konusunda çok ama çok problemli bir çocuk olduğu için şu an nasıl uyuduğu bizi takip eden anneler tarafından merak ediliyor. İşte son durum
Rüzgar uyusun diye bebekliğinden beri denemediğim yol kalmadı. Her yerde ve her şekilde salladım. Kucakta, ayakta, arabada hatta daha bebekken cahil cahil battaniyede bile! Ninnilerden ninni beğendim, masalların her türlüsünü öğrendim, uyku rutinine önem verdim. Her gün uyku saati yaklaşırken tempoyu yavaşlattım, ışıkları loşlaştırdım, diş fırçalama, duş yapma, süt içme gibi son dakika aktivitelerinin sırasını ve zamanını şaşmadım. Ama ne mümkün! Bu çocuk uykusuz arkadaşlar. Yetişkin gibi sekiz saat uyuyor ve geceleri dört kez de uyanıyor.
Allah’a şükür, artık sallamıyorum. Dört ay önce bıraktım. Bir gün geldi, puseti depoya kaldırdım, “Artık yatağın sallanmıyor” dedim. Uyuyana kadar karyolasının yanındaki sandalyede oturacağımı söyledim. Komedi o gün başladı. İlk gün Rüzgar tam 1 saat 45 dakikada daldı ve bu süre zarfında aralıksız konuştu. Bakın neler söyledi: “Anne düt ver, anne ayakımı ört, anne sırtımı kaşı, anne elini içine sok kaşı, anne koltuk altımı da kaşı, anne gıdıklandım, anne kafamı kaşı, anne su ver bi daha, anne ben uyumak istemiyorum ego (lego) yapmak istiyorum, anne dandini söyle, anne eeee yapma söyle, anne kakam var, anne popomun içine külot kaçtı, anne Pepe büyük mü, anne sıcak oldu çorabımı çıkar, anne ben nasıl memenden düt içiyodum, neden şimdi içemiyorum, senin pipin var mı, anne seni çok seviyorum, anne seni sevmiyorum...”

KONUŞMAMAK İMKANSIZ
Bunlar sadece bir çırpıda hatırlayabildiklerim. Ama gerçekten göllerde su biter Rüzgar’da uyumamak için uyduracağı laflar bitmez. İlk gün sallamadığım için panik ve yeni düzenin nasıl olacağını bilmediğim için biraz da heyecanlıydım. Ve büyük bir amatörlük yapıp laf yetiştirdim. Meğer asla cevap vermemek gerekiyormuş. Asla cevap vermemek imkansız ama ilerleyen gecelerde minimum konuştum: “Su ver, düt ver, ayakımı ört rutinimiz” hala var. Bazen çok direnip ağlıyor o zaman da yüzümü sil, burnumu sil talepleri devreye giriyor. Ama çok istisna bir durum olmazsa yarım saatte uyuyor.
“İyi geceler de, odadan çık” dediğinizi duyar gibiyim. Denedim. Ama inanın nuh diyor peygamber demiyor, bir hafta boyunca her akşam bir buçuk saat uyuyana kadar “gelin gelin” diye çığlıklar attı. Bir buçuk saatin sonunda yorgun düşüp uyuyordu ama ertesi gün sürede hiçbir kısalma olmuyordu. Üstüne üstlük gergin ve kısık sesli bir çocuk haline geliyordu. Yani özetle minimum yarım saat sandalyede oturma safhasındayız. Ama biliyorum, beş dakikada dalacağı güneşli günler kapıda. Hele şu öğle uykularını bir kaldıralım!

 Dudaktan öpmek devreleri yakar mı
Oğlumu dudaktan öptüğümü gören iki erkek arkadaşımın birden saldırısına uğradım geçen hafta. “Rüzgar’ın devrelerini yakarak, hayatı boyunca sende bulduğu aşkı aramasını ve sonuçta bulamamasını sağlamak istiyorsan devam et” diye tehdit bile ettiler. Ödüm patladı!

Evet öpüyordum. Çünkü dayanamıyordum çünkü gerçekten zararsız sanıyordum. İleride büyük tahribatlara yol açma ihtimalini aklımın ucuna bile getirmiyordum. Fena yakalandım ve yaptığımı gören arkadaşlarım tarafından fena hırpalandım.
Olay şöyle gelişti: Bodrum’dayız plajın orta yerinde, şezlongda Rüzgar’ı uyutmaya çalışıyorum. Yanına uzandım. En azından 10-15 dakika yatay dursun ve dinlensin istiyorum. Uzanıyor ama çenesi durmuyor. Anlattıkça anlatıyor, sordukça soruyor. O kadar lokum, o kadar sevimli ki dayanamayıp öpüyorum. Gözünden, kulağından, yanağından ve tabii ki dudağından. Hatta öpüşürken fotoğraflarımızı çekiyorum, nasıl da eğleniyorum.
Sonra akşam oldu. Gündüz birlikte olduğum arkadaşlarımla yemeğe çıktık. Ve yemek sırasında tabiri caizse beni köşeye sıkıştırdılar, canıma okudular. Konuya giriş soruları bile beni yerle bir etmeye yetti. Çünkü şöyle sordular: “Rüzgar’ın büyüyünce bizim gibi olmasını ister misin?” “Allah korusun” dedim. Neden mi? Çünkü ikili ilişkiler konusunda fena durumdalar, aşık olamıyorlar, sevemiyorlar en fenası, kadınlara hiç güvenmiyorlar. Kazanova’nın rekorunu kırmak üzereler. Sanki başka çok başka bir şey arıyorlar. Ve tam da bu noktada beni aydınlattılar: Ali’nin şu sözlerini hayat boyu unutamayacağım: “4 yaşımdaydım. Annemle erkeklerin yoğun olduğu bir mekana girdiğimizde eteğini çekiştirir, bacaklarını kapamaya çalışırdım. Ve türlü bahanelerle bir an önce onu mekândan uzaklaştırırdım.” Lafı Hakan devralıyor: “Çocuk ve anne arasındaki aşkı yoğunlaştırmak sadece problem getirir. Zaten hayat boyu senin gibi bir kadın arayacak ama bunu sana saplantılı olarak yapması o kadını bulamamasını sağlar. Yapma, sakın Rüzgar’ı dudağından öpme!”

FALLİK DÖNEME DİKKAT
Başımdan kova kova kaynar suların döküldüğünü, bu kadar cahil hareket ettiğim için kendime ne kadar kızdığımı tahmin edersiniz. İstanbul’a döner dönmez hemen bir uzmanı aradım. Ve ondan da ağzımın payını aldım.
Çocuk ve Genç Psikolojik Danışmanlık ve Psikiyatri Merkezi’nin Genel Müdürü, Aile danışmanı Dr. Bora Küçükyazıcı arkadaşlarımı yüzde 100 destekledi: “Çocuk 2-4 yaş arasındayken anneyle arasında kurduğu bağ geleceğinin temellerini atar. Bu süreçte çocuğun psikolojik gelişimi ilerideki cinsel hayatını da şekillendirir. Dudaktan öpmek, uyarıyı da beraberinde getireceği için yanlış bir davranış. Çocuğun cinsel hayatı üzerinde de hatalı kodlamalar yapacaktır.
Freud’a göre her çocuğun ilk aşkı karşı cinsteki ebeveynidir. Yunan mitolojisinde Oedipus, babası Laios’u öldürerek, annesiyle evlenmiştir. Freud’un geliştirmiş olduğu Oedipus Kompleksi isimli kavramda da, erkek çocuklar babalarını, kız çocuklarsa annelerini bir rakip gibi görür. 3-5 yaşlarını kapsayan fallik dönemde; çocuk, karşı cinsten ebeveynini paylaşmaz ve sahiplenir. Fallik dürtülerin baskısıyla, bu yaş dönemindeki erkek çocuk annesini arzular, hatta annesiyle evlenmek istediğini söyler. Fallik dönemin sonunda erkek çocuk, annesine karşı hissettiği cinsel dürtüleri baskılar (kısırlaştırılma korkusu baskındır).
Fallik dönemde (3-5 yaş) erkek çocuğun baskısız ve görece daha rahat bir süreç geçirmesi adına, cinsel uyarılar içeren mesajlardan uzak durulması önemlidir. 5 yaş sonrasında bu dönem baskılanarak uyuklama devresine girecektir; ergenlik döneminde yeni bir başka sayfa olarak açılacaktır.”


Var mı bu soruların cevapları

Rüzgar 3 yaşına yaklaşırken, bu döneme has bazı sorular biriktirdim. Üçten fazla soruya mantıklı cevap verene ödül var
Neden 3 yaş ve civarındaki çocuklar denizi havuzdan çok seviyor?
Neden hiçbiri maydanoz, roka, marul, dereotu gibi yeşil yapraklıları yemiyor? Köftenin, çorbanın ya da cacığın içinde bunlardan biri varsa o yemek anneye de çocuğa da zehir oluyor? İnanın pirincin taşını ayıklamak bin kere daha kolay.
Büyüme konusunda aceleci olduklarından mı uyku konusunda hep problem yaratıyorlar?
Acı demenize rağmen yemeleri, sıcak demenize rağmen tutmaları, yüksek demenize rağmen atlamaları bütün 3 yaşındaki çocukların birer süper kahraman olduğunu mu gösteriyor?
Hepsi birer keçi, hepsinde iflah olmaz bir Arnavut damarı… Anladık kişiliklerini ortaya koymaya çalışıyorlar ama anneye babaya itaat bu yaşta hiç mi mümkün değil? Rüzgar Bey her zaman dediğim dedik, çaldığım düdük kafasında. İnatlaştıkça her şey daha da kötüye gidiyor. Ödül ceza kesinlikle işe yaramıyor. En sevdiği şey olan dondurmayla bile kandıramıyorum. Geçen gün “Eğer bu şeftaliyi yemezsen sana dondurma almayacağım” dedim. Ve ilk “Almazsan alma” cevabını yedim bir tokat gibi!
 Paylaşma konusunda iki ileri, bir geri durumundayız. Evden çıkmadan önce uzun uzun konuşuyoruz paylaşmanın ne şahane bir şey olduğunu. Plaja giderken bütün kum oyuncaklarını arkadaşı Kuzey’e vereceği konusunda sözler alıyorum. Karşılaştıkları ilk dakika oyuncakları çekiştirmeye başlıyorlar. Var mı 3 yaşında
olup da paylaşmayı öğrenen?

Beşi bir arada koltuk
Bebek arabanızı küçük
bir hareketle araç koltuğuna, uçak koltuğuna ve hatta mama sandalyesine dönüştüren fonksiyonel Sit’n Stroll Türkiye’ye de geldi. Beşi bir arada özelliğiyle birçok avantaj sağlıyor. Çocuğunuzun
uçak yolculuklarınızda da alışkın olduğu koltuğunda
ve sizin yanınızda uçması, yolculuk bitiminde de bu koltuğun bir bebek arabasına dönüşmesi size hem zamandan tasarruf ettiriyor hem de
büyük kolaylık sağlıyor. Doğrusu ben en çok taksiler gibi çocuk araç koltuğu bulundurmayan araçlarda pusetinizin araba koltuğuna çevrilmesini sevdim.



Ben her cumartesi severek okuyorum tavsiye edrim paylaşmak istedim ...KAYNAK..

4 yorum:

  1. merhaba canım :) özellikle bu yukarıdaki yazını ilgiyle okudum. Annemde hep beni ve erkek kardeşimi dudaklarından öperdi. Erkek kardeşimde hiç bir sorun yok gibi ama dikkat edilesi bir durum :) Ayrıca diğer sorduğun soruların cevapları için bir kaç önerim olabilirdi ama bikaç site tavsiye edeilirim. Gurme bebek, uykusuz anneler kulübü ve acemi anne nin yazılarına bakabilirsin. Şimdi sen bunca bilmişliği niye yaptın diye geçiriyosundur içinden :) halkla ilişkiler mezunuyum ama aynı zamanda medya okur yazarı öğretmeniyim formasyonumu yeni aldım özellikle çocuklar çok ilgimi çekiyor :) neyse çok uzun bir yorum oldu. Sevgilerle..

    YanıtlaSil
  2. ilk önce bloğa hos geldin demek istıyorum...yukarıdakı yazıların hıcbırı bana aıt degıl sorulan sorularda....her hafta severek ve eglenerek okudugum hurrıyet gazetesının yazarı sayın sibel arna hanıma aıt...her hafta dunya tatlısı oglu ruzgarla olan maceralarını yazıyor...eger yardımcı olmak ıstıyorsan onunla ırtıbata gecebılırsın yukarıda kaynak da belırttım..zira eger benımde sorularım olursa senınle ırtıbata gecmeyı dusunuyorum....cocuklara olan ılgı ve alakam kızım dunyaya geldıkten sonra arttı ve hergun katlanarak devam edıyor bende sana bıkac sıte tavsıye edebılırım http://ojelisolucan.blogspot.com/2012/06/hamileyken-yararlandigim-bazi-internet.html buradakı yazımı okuyabılırsın....son olarak yorum yazmadan once yazılan yazıları dıkkatlıce okumanı tavsıye ederım...o kadar okumussun yakısmıyor dua ve selametle....

    YanıtlaSil
  3. Aman Allahım :) Sibel Hanım tam da annelere tercüman olmuş kesinlikle :) 3 yaş sendromlarıyla ilgili soruların hepsi gerçek ve evet hiçbirinin cevabı yo ki nerede kaldı 3 tanesini cevaplayabilmek :) Benim bir kız çocuğum var ama hepsi aynı hepsiiiii :) E haliyle bir tek bizim çoocuğumuz böyle diye üzülüyoruz ama hepsi aynıymış duygusu bazen rahatlatıyor beni bir sonraki krize kadar :)
    Teşekkürler bu güzel paylaşımlar için :)

    YanıtlaSil
  4. Hey dein Blog gefällt mir.
    Lust auf gegenseitiges Folgen? :D:D:D

    Love,
    Sweetflower
    Sweetflower48.blogspot.com

    YanıtlaSil